Atilla Kemal Oğuz

Tepe İnşaat Genel Müdürü

Merhabalar Görkem Bey, sizi tanıyabilir miyiz? Akademik alt yapınızı, sektör geçmişinizi, ilgi alanlarınızı sizden dinleyebilir miyiz?

Merhaba. Ben 1976 yılında Ankara’da doğdum. Kendi hayatımı ikiye bölüyorum. Doğduğum ve büyüdüğüm yer Ankara; doyduğum ve geliştiğim yer ise İstanbul. İlk öğrenimimi Ankara Koleji’nde tamamladım. Sonrasında ODTÜ İnşaat Mühendisliği mezunuyum. 96 yılında mezun olmamla birlikte iş hayatıma inşaat mühendisi olarak başladım. Eş zamanlı olarak Bilkent’te MBA yapmaya başladım. MBA mezuniyetimle birlikte klasik açmaz benim için de gerçekleşti. Satış-Pazarlama mı? Finans mı? Önümde çeşitli opsiyonlar vardı. Çok uluslu bir FMCG firmasından bir teklif gelmişti. Diğer taraftan o dönem yatırım bankacılığı alanında hizmet veren önde gelen bir kurum ile çalışma ihtimalim vardı. Amerika’dan da bir doktora ihtimali ve bir borsada çalışma fırsatı vardı. Bir de İş Bankası teftiş kurulu ile devam eden bir sürecim vardı. O dönem yurt dışına gitmeyi tercih etmedim. Hayatıma Türkiye’de devam etmeye karar verdim. Aynı zamanda ileride yatırım bankacılığı yapmak istediğime karar verdim ama Türkiye’deki yatırım bankacılığının henüz yeteri kadar gelişmediğini göz önünde bulundurarak, bankacılığı en iyi öğrenebileceğim yer olan, Türkiye’nin en köklü bankacılık kurumunda çalışmanın, benim için en doğrusu olacağını düşündüm. Bu şekilde İş Bankası teftiş kurulunda stajyer müfettiş yardımcısı olarak çalışmaya başladım. Ardından 3 sene boyunca teftiş kurulunda müfettiş olarak şube, genel müdürlük birimleri ve iştirak denetimlerinde çalıştım. Yaklaşık 4 sene kadar ise yine teftiş kurulu çalışanı olarak Genel Müdürlük projelerinde görev aldım. Akabinde yaklaşık 1 yıl kadar HSBC’de Türkiye’de ve İngiltere’de çalıştım. Sonrasında 4 yıl boyunca Deloitte Danışmanlık’ta, ağırlıklı olarak bankacılık ve sigortacılık alanlarında olmak üzere finansal hizmetler sektörüne hizmet vermek üzere yönetim danışmanlığı yaptım. Ardından Accenture’da yönetim danışmanlığı bölümünde yine finansal hizmetler sektörünün liderliğini üstlendim. Aynı zamanda bölgede strateji hizmetlerinden sorumluydum. 3 senelik deneyimim sonunda 1 Mart 2013’te Şişecam’a, Düzcam Grubu Mali İşler Direktörü olarak katıldım. Yaklaşık 7 senedir de Şişecam’da Mali İşler Başkanlığı görevini sürdürüyorum. İş dışı zamanımda ise, hafta sonları öncelikli olarak ailemle ve arkadaşlarımla vakit geçiririm. Sosyal bir insanım, spora karşı da özel ilgim vardır. Geçmişte çok sayıda farklı sporu, bir kısmını lisanslı olarak da yapmış bir sporcuydum. ODTÜ sayesinde başladığımız beyzbol sporunda bir dönem Milli Takım kaptanlığı ve federasyonda Milli Takımlardan sorumlu yönetim kurulu üyeliği de yaptım.

 

Üniversite yıllarında gelecek hedefleriniz ve planlarınız arasında finans alanında çalışmak var mıydı? Hedeflerinizi belirlerken hangi özelliklerinizi göz önünde bulundurdunuz ve bu hedeflere ulaşabilmek için neler yaptınız? Bankacılık ve danışmanlık gibi farklı sektörlerde çalışmanızın şu anki pozisyonuna etkileri nelerdir?

Üniversite hayatımda açık konuşmak gerekirse öncelikle finans alanında çalışmayı hayal etmiyordum. Bizim ailemizde iki meslek var. Biri annem tarafından bankacılık, diğeri babam tarafından inşaat mühendisliği. Annem de İş Bankası kökenli ve benim İş Bankası yönelimimde çok büyük bir etkisi olmuştur. İnşaat mühendisliği ise çocukluktan bu yana aşık olduğum meslek. Ailecek düşündüğümüzde ODTÜ gibi bir okulda mühendislik eğitimi almanın problem çözme, analitik beceriler konusunda beni daha çok geliştirebileceğine karar verdik. Bu çerçevede üniversite sınavına girerken okul olarak tek tercih yaptım, ODTÜ. Bölüm olarak ise ODTÜ’nün neredeyse tüm mühendislik bölümlerini yazdım ve nihayetinde ilk tercihim olan ODTÜ İnşaat’a girdim. İnşaat mühendisliği pratik ve pragmatik olmak açısından çok iyi bir altyapı verir. Çünkü mesleğin özünde en zorlu mücadele olan doğaya karşı mücadele vardır. İnşaat mühendisliği dediğiniz aslen, doğaya karşı gerçekleştirmeniz gereken zor bir konuyu, belirlenmiş bir zaman içinde, genelde oldukça büyük bütçelerle yönetmeniz ve neredeyse sıfır hatayla bir çözüm üretmeniz anlamına gelir. Bu eğitimin benim üzerimde, analitik düşünme, sorun çözme ve hedefe yönelik, planlı iş yapma konusunda çok etkisi vardır.

Finans ise rakamların anlattığı hikayeleri iyi yorumlama sanatıdır. MBA eğitimi sürecimle birlikte özellikle işin bu yanından çok zevk aldığımı gördüm. Danışmanlık da bana yapılandırılmış düşünme tekniklerini, etkin iş yapma ve sonuca ulaşma metodolojilerini, kendi limitlerimi zorlamayı ve kendimi sürekli geliştirmeyi öğretti. Bu geçmiş, bana şu andaki mevcut stratejik ve operasyonel gündemlerim de dahil olmak üzere işe ve aslen özünde hayata karşı farklı bir bakış açısı verdi. Geçmiş bütün deneyimlerim bana, bulunduğum ortamı sürekli olarak daha da geliştirme, iyileştirme ve bu yapılanları sürdürülebilir kılmaya çalışma odağında olmayı öğretti.

 

Şişecam gibi global bir şirketin CFO’luğunu yürütmektesiniz. Şişecam’ı sizden dinleyebilir miyiz?

Şişecam, kuruluş ihtiyacını ön gören yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bu resimdeki varlığıyla parçası olmaktan çok büyük bir gurur ve onur duyduğum, gerçekten de dünya çapında çok büyük bir girişimcilik ve başarı hikayesi. Şişecam benim tespitlerime göre yalnız Türkiye’nin değil, yakın coğrafyanın ve gelişmekte olan ülkelerin içerisinde var olan büyük girişimcilik öykülerinin de en önde gelenlerinden. 1929 Büyük Buhranı’nın ardından ve İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, dünya yeni bir savaşa doğru hızla yol alırken, Atatürk ve liderliğindeki hükümet, cam sektörünün ülkenin varlığı, bağımsızlığı ve kalkınması açısından kritik olduğu tespit ve görüşüyle İş Bankası’na bu alanda bir yatırım yapılması talimatını veriyor. İş Bankası Cumhuriyet’in ilk  yılında, yapılan Milli İktisat Kongresi’nde ortaya çıkan ihtiyaca cevap vermek üzere kurulan, Türkiye’de özel sermayenin yeterli yatırımı yapamadığı sektörlere yatırım yapıp, özel sermaye bu alanlarda yatırım yapabilir hale gelince bu yatırımları devrederek ülkemizde birçok sektörün başlangıcına ve gelişmesine imkan sağlayan, bir nevi özel sektör ve devlet arasında bir köprü vazifesi görmüş ülkemizin başlıca ve en önemli Cumhuriyet kurumlarından birisi, bekli de en önemlisidir diyebiliriz. Hem Şişecam’ın hem de İş Bankası’nın ortak özelliği de belirli kişiler ya da ailelerce bir sahipliğinin olmamasıdır. Şişecam’ın yaklaşık %51’i İş Bankası’na, İş Bankası’nın da yaklaşık %40’ı çalışanlarının ve emeklilerinin üyesi olduğu Munzam Sandık’a aittir. Bir anlamda Şişecam’ın en büyük ortakları İş Bankası çalışanları ve emeklileri, yani bu ülkenin on binlerce çalışan ya da emekli olmuş insanlarıdır. Bunun yanı sıra, dünyada bize benzer şekilde camın neredeyse her alanında faaliyet gösteren başka bir şirket yok, bu anlamda aslen doğrudan bir rakibimiz de yok. Faaliyet gösterdiğimiz her sektörde dünya sıralamasında ilk 5’te yer alırken, bu alanlarda ilk 5’te yer alan şirketler arasında gelişmekte olan ülkelerden ve ekonomilerden doğmayı başarabilen tek şirketiz. Bu sektörün özellikleri ağır sanayi, yüksek teknoloji, kesintisiz üretim ve yoğun sermaye. Bu dört konunun dördünü içeren, tek bir kişi ya da aile tarafından sahipliği olmayan, her alanda aktif olmasına rağmen düz camda Avrupa’da 1. ve Dünya’da 5., cam ev eşyasında Avrupa’da ve Dünya’da 2., cam ambalajda ise Avrupa’da ve Dünya’da 5. büyük olmayı başarmış bir şirket. Ayrıca, 22.000 civarında çalışanıyla, 14 ülkede üretim ve 150’nin üzerinde satış yapan gerçek bir uluslararası şirket olmayı başarmış bir başarı öyküsü.

 

Dijitalleşme, özellikle üretim sektöründe en çok konuşulan konuların başında geliyor. Mali İşler olarak sizi nasıl etkiledi ve bu alanda çalışmak isteyen yeni yetenekler, bu dijital çağa ayak uydurmak için ne yapmalılar ve Finans alanında çalışmak isteyenleri neler bekliyor?

Finans alanında çalışmayı ikiye ayırabiliriz: Bankacılık ve reel sektör. İkisinde de dijitalleşme had safhada önemli. Özellikle üretim yapan şirketlerde üretim teknolojileri alanında da rekabetçilik açısından ayrıca önemli. Bankacılık alanına bakarsanız bankacılık sınırlı özellikli işlemler haricinde artık neredeyse tamamen dijital yürütülüyor. 2000’lerin başında önce telefon-internet bankacılığı yerleşmeye başladı, sonrasında ise akıllı telefonların çıkışıyla mobil bankacılık. Geçmişte bunların hepsi bir arada “alternatif kanallar” adı altında yönetilirdi. Şube bankacılığı tüm işlemlerin en az %95’ini kapsardı, ancak akıllı telefonların da sayesinde dijitalleşmenin etkisiyle birlikte bu oranlar çok radikal bir şekilde değişti. Eskiden “alternatif” denilen bu kanalların payı işlem sayısı açısından şu an neredeyse %97-98’lere geldi. Özel sektörde de durum farklı değil.

Dijitalleşme artık bir tercih değil çok açık bir mecburiyet, muhasebe işlemlerinden, raporlamadan tutun yasal mevzuata uymaya kadar tüm operasyonlar için durum değişmiyor. Dünyadaki tüm şirketlerin hedeflerinde “sürdürülebilir, karlı büyüme” vardır. Bunun bu dönemde geçer akçe olan başlıca yolu ise yalınlaşma ve dijitalleşmedir. Gittikçe artan rekabet ortamında ayakta kalabilmek için dijitale geçirilmiş, daha yalın, daha esnek, etkin ve verimli iş yapma yöntemlerini ve çalışanınıza, müşteriye, tedarikçiye yani kısaca tüm ekosisteminize daha etkin ulaşma yollarını bulmalısınız.

İyi bir finansçı olmak için ise öncelikle çok iyi bir iş insanı olmalısınız. Yani işinizi, dinamiklerini, müşterilerinizi, tedarikçilerinizi, kısaca işinize ilişkin bütün değer zincirini çok iyi bir şekilde anlamanız ve yorumlamanız gerekmekte. İşi iyi anlamadan iyi bir finans profesyoneli olamayacağınız gibi, iyi bir pazarlama, üretim, tedarik zinciri profesyoneli de olamazsınız. Biz de finans sektörüne yönelik çalışma arkadaşlarımızı aramıza katmak için yaptığımız girişimlerde, rakamların dilinden iyi anlayan, işin tüm değer zincirini özümseyebilecek ve yorumlayabilecek, kişisel özellikleri ile kültürümüze uyum sağlayabilecek iş insanları arıyoruz ve yetiştirmeye gayret ediyoruz.

 

Kariyerinizle ilgili sizi en çok zorlayan olay neydi, biraz bahseder misiniz ve size göre kariyerinizde sizi bu noktaya getiren en önemli özelliğiniz nedir?

Kariyerimde beni zorlayan konu çok farklı alanlarda ve sektörlerde çalışmamdı. İş hayatında, fırsat kapınızı çalınca bu fırsatı değerlendirmeye hazırlıklı olmanız gerekiyor. Ben de bu inançla, her zaman hazırlıklı olmak, kendi kariyerimde hep alternatifli olmak istedim. Tek kurum, tek alan ve tek yolla sınırlı kalmak istemedim. Kendimi çeşitlemeye çalıştım. Bu özetle benim insan olarak da dünyaya bakış açım aslında. Sadece birlikte doğup büyüdüğüm, okuduğum ya da aynı ülkede yaşadığım insanlarla değil, Amerika’da, Rusya’da, Peru’da, Nijerya’da ya da Çin’de doğmuş büyümüş bir insanla karşılaşırsam onunla da konuşabileceğim konularım olsun istedim. İş hayatını da böyle kurgulamaya çalıştım. Ama dürüst olmak gerekirse, bu yolculuğu bu şekilde planladım dersem yanlış olur. Ne zaman kariyerimde bir 5 ya da 10 yıl geriye dönüp baksam, başında hedeflediğim ile mevcutta olduğum yerin aynı yer olmadığını gördüm ama en azından halen doğru yöne gitmekte olduğumu görmekten de mutluluk duydum. Mevcudumdan mutlu olduğum için bugün yeniden başlasam çok büyük ihtimalle benzer bir yolu yürürdüm ama belirttiğim üzere bu yolculuk elbette çok kolay olmadı. İş hayatımın özellikle son 10-15 yılında her gün ortalama 12-14 saat düzeyinde çalıştım, hatta bu seviyeleri aştığım dönemlerim de oldu, halen de aynı tempoda devam ediyorum. 25 yıla yaklaşan bir iş hayatım olsa da şu an 45 yaşındayım, kendi açımdan halen iş hayatımın ortasını yeni geçtim diyebilirim. Bu geçen 25 yılda kendime kattıklarımla çok daha güzel ve faydalı sonuçlar elde etme, gerek iş hayatına, gerekse sosyal hayata daha fazla katkı sağlama hedefim var. Kariyerimde mümkün olduğunca kolay yollara sapmamaya çalıştım. Kariyerimde yaptığım tercihler çoğunlukla bilinçli tercihlerdi. Daha iddialı, daha yıpratıcı yollara talip oldum ve mümkün olduğunca kendimi geliştirmeye çalıştım. Bu beni hep dinç ve zinde tuttu.

 

Kariyer sahibi olmak isteyen öğrencilere iş hayatına başlamadan önce neler yapmalarını tavsiye edersiniz?

Üniversite ve yüksek lisans döneminde öğrenciliğinizin tadını çıkarın. ODTÜ, Türkiye mozaiğini çok güzel ve belki de benzersiz olarak temsil eden bir okul. Normalde bir araya gelme fırsatı bulamayacağınız insanlarla 4-5 seneyi birlikte geçirmek çok büyük bir fırsat ve zenginlik. Öğrenci topluluklarına, spor topluluklarına katılmayı, sosyal sorumluluk çalışmalarına katkıda bulunmayı, kalabalıklar önünde kendinizi ifade etmek üzere konuşma yapacağınız fırsatlar yaratmayı tavsiye edebilirim. Kendinizi ve çevrenizi geliştirebilmek için elinizden ne geliyorsa yapın. Ama tekrar tekrar vurgulamak isterim ki, ODTÜ’de geçen yıllarınızın ve öğrenciliğinizin doya doya tadını çıkarın, inancım ve deneyimim o ki, geriye dönüp baktığınızda hayatınızın en keyifli dönemi olarak büyük ihtimalle bu dönemi hatırlayacaksınız.